17 Ocak 2009 Cumartesi

Ergenlik Dönemi ve Kimlik Gelişimi

Ergenlik bir başkalaşım ve dönüşüm dönemidir. Bu dönem belirgin ve hızlı fizyolojik, psikolojik ve sosyal gelişimlerin görüldüğü çocukluktan erişkinliğe geçiş dönemidir.Başlangıcın belirleyicisi olan puberte, yani cinsel olgunlaşma kız çocuklarında ortalama 9 - 10 yaşlarında, erkeklerde ise 11 - 12 yaşlarında başlar. Biyolojik değişikliklerin tamamlanması ise 3- 5 yıl veya daha uzun sürer. Bununla birlikte ruhsal ve toplumsal gelişme yoğun bir şekilde devam eder. Ergenliğin süre ve sonlanımı sosyal kültürel ve bireysel olgunlaşma düzeyi ile ilgilidir. Bazı araştırmacılar ergenliğin bitimini işe başlama, evlenme ve maddi bağımsızlık gibi faktörlerle ilişkilendirmektedirler.

Kültürlerarası çalışmalar ergenliğin birkaç günden (Tayland, Meksika) birkaç yıla dek sürebildiğini göstermektedir. Ergen gelişiminin çok boyutlu olması başlangıç ve bitişiyle ilgili kesin bir sınır koyulmasını zorlaştırmaktadır. Yaş olarak bu süre genelde 12-21 yaş arası kabul edilmektedir.
Ergenlik psikolojisinde bu dönemden “yeniden doğuş” “insan yavrusunun, toplumun bir bireyi olacak şekilde uygarlaşma dönemi” “ikinci doğum” “fırtına ve stres dönemi” “çelişkiler dönemi” , “yeniden yapılanma” olarak bahsedildiği görülmektedir. Bu dönem bireyin kim olduğu, yaşamda nasıl bir yol izleyeceği konusunda yanıtlar aradığı zaman dilimidir. Kimliğin (kişisel kimlik, grup kimliği, ulusal kimlik, cinsel kimlik, kültürel kimlik, mesleki kimlik vs.) şekillendiği bu dönemde ergen gerçekten de bir karmaşayla yüzyüze kalır.


Ergenlik Dönemleri:


1. Dönem: Bu dönemde beden hızla gelişir ve bu değişimin kontrol dışı olması ergene kontrol kaybı ve ruhsal dengesinin kaybolabileceği düşüncesini uyandırır. Dürtüler artmıştır. Bu dönemde ergenler sıklıkla kaygılıdırlar. Uyku ve beslenmeleri düzensizdir. Dağınıklık, açık saçık konuşmalar görülebilir. Kızlar karşı cinsin dikkatini çekmeye yönelik davranışlar içerisine girebilirler. Dikkati daha çok bedenine yöneliktir. Hızlı büyüme ve bedendeki değişiklikler, yorgunluk ve huzursuzluk gibi belirtilerle kendini gösterir. Bu dönemde toplumsal sorumluluk ve görevlerin eklenmesi yorgunluk ve sinirlilik halinin daha yoğun şekilde ortaya çıkmasına neden olur. Bu dönemde artık genç anne-babanın otoritesiyle baş etme davranışlarına girmeye başlar.

2. Dönem: Puberteden yaklaşık 2 sene sonra başlayan ikinci dönemde ergende soyut düşünce gelişir. Tümden gelimli kavramları tanımlayarak düşünmesi bu dönemin karakteristik özellikleridir. Genç olayları anlatabilmek için tüm olası ilişkileri ve hipotezleri göz önüne almaya çalışır. Bu dönemde dil kullanımı karmaşık, mantık kuralları içinde ve dilbilgisi doğrudur. Soyut düşünme ergenin felsefe, din, ahlak ve siyaset konularına ilgisi ile de kendini gösterebilir. Kimlik arayışı ve özdeşim kurabileceği bir model arar. Artık ebeveynin değer yargıları onlar için anlam taşımaktan çıkar, genç dış dünyaya yönelir. Anne babanın etkisinden kurtulmaya çalışır. Ebeveynlerinin değer yargılarını düşüncelerini eleştirmeye başlar. Genç kimliğini ortaya koyma çabası içindedir, çabuk sinirlenir. Kimlik duygusu “Bireyin kendini birey olarak benzersiz ve kendine özgü bir tarz içinde varolduğunu ve bu tarzın süreklilik gösterdiğini duyumsayışıdır”(Dereboy, 1993). Bu kimlik duygusunun her açıdan tanımlanmaya ve sosyal çevre tarafından kabul görmeye gereksinimi vardır.

Ergenliğin orta döneminde artık bedensel büyümede hız azalmış, kişi kendindeki değişimlere ayak uydurmaya başlamıştır. Artık ebeveynden ayrı, bağımsız bir kimlik edinerek toplumda yer alma çabaları önem kazanır. Artık arkadaş ilişkileri daha ön plana geçmiştir, akademik başarı ikinci plana itilebilmektedir. Ergen bir yandan aileden bağımsız olmak için çabalarken diğer yandan kendi güçsüzlükleriyle de yüzyüze gelir. Bu gerginlikle aile içi çatışmalar daha da şiddetlenebilir.
Her ne kadar bir kısım genç ergenlik dönemini hafif atlatsa da bir kısım ergenin bu dönemde yoğun sıkıntılar yaşadığı bir gerçektir. Ergenin yaşadığı sorunların başında kimlik bunalımı gelir. Bunun temelinde ergenin içinde bulunduğu hızlı gelişime ayak uyduramaması yatar. Ergen kendini bir bütün olarak hissetmekte zorlanır. Bu yaşanan durum kişilik gelişimini olumsuz etkileyebileceği gibi, kişiliğin yeni güçlü özellikler kazanmasını da sağlayacaktır. Bu dönemde genç erişkin dünyasına adım atmaktadır.
Ergen, çocuklukta yaptığı özdeşimler (ebeveynle) ve yeni yaptığı özdeşimlerle yeni roller denmeye başlar. Denediği bu roller arasında seçim yapma ve kendine bununla ilişkili bir gelecek hazırlama durumundadır. Ailenin bu dönemde bu farklı davranışları nedeniyle gençlerle alay etmemesi önemlidir. Bütün bu yaşadıkları genci ciddi anlamda zorlar. Soyut düşüncenin de gelişimiyle birlikte artık genç kendini duygular, davranışlar ve kişilerarası ilişkiler anlamında da tanımlamaya başlar. Ancak genç burada kendiyle ilgili genelleme hatalarına düşebilir. Yaşadıkları konusunda bu nedenle kendi hakkında abartılı çıkarımlarda bulunabilir. Kendini aynı anda hem çok merhametli hem de acımasız olarak nitelendirebilir. Bu durum gencin kendisini tutarsız biri olarak görmesine sebep olabilir ve gerçekte nasıl biri olduğu düşünceleriyle uğraşıp durur. Bocalama içindeki gençlerin başta gelen yakınmaları arasında, her ilişkide bir başkası olmak ve hangi ilişkide gerçekten kendisi olduğunu bilememek gelir. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak bu gençler, davranışlarının sahte olduğunu, sürekli rol yaptıklarını ve kendileri olamadıklarını düşünürler. Bu dağınık görünümün çözülmesiyle birlikte bunalımın da sonu gelmeye başlar. Gencin ve ebeveynlerin bu dönemde bilmesi gereken bu yaşananların doğal süreçler olduğu ve olması gerektiğidir. Bu bilindiğinde yaşananlar da bir sorun olmaktan çıkar.

3. Dönem: Ergenliğin son döneminde soyut düşünme iyice yerleşir, gelecek, evlilik, meslek seçimi gündeme gelir. Artık bunlarla baş edebilecek olgunluğa ulaşmıştır. Bağımsızlık duygusu gelişir. Kendi kararlarını vermeyle ilişkili çelişkiler azalır. Daha gerçekçi çözümler üretilmeye başlanır.Cinsel çatışmalar azalmış, toplumsal konulara ilgi artmıştır. Kişinin kimlik duygusunun gelişimi ve kendiyle ilgili imajı netleştikçe sorunlar giderek çözümlenir. Ancak genç bunu gerçekleştiremezse kimlik karmaşası, kimlik dağılması veya ters kimlik gelişimi görülebilir. Ters kimlik gelişimi gencin bu karmaşadan kurtulmak için toplumsal beklentilerin tam karşıtı rolleri ve idealleri benimsemesidir.

Eğer aile veya yaşanılan toplumun yaşam tarzında belirgin bir değişiklik olmuşsa bu şartlar altındaki gençlerde kimlik bocalaması daha yoğun yaşanabilmektedir. Çünkü burada toplumun kendisi kimlik bunalımı yaşamakta ve toplumun çeşitli kısımları arasında yabancılaşma söz konusu olmaktadır. Gencin önünde çok sayıda karşıt ve çeşitli rol seçenekleri vardır. Ayrıca Çocukluk dönemlerinden gelen suçluluk, güvensizlik, utanç gibi duygular eğer gençlik döneminde zayıflatılamazsa kimlik bocalamasını şiddetlendirebilir.

Anne- babalara düşen görevler nelerdir?

Anne babalar ergenlerin ayrı birer kişilik olduklarını kabul etmeli ve kendi kimliklerini ortaya koymalarına izin vermelidirler. Bu tarzda yaklaşılmayan genç, arkadaş veya çeşitli topluluklara dahil olarak kendini kabul ettirmeye çalışır ve kendisiyle uyuşmayan görüş veya davranışları benimseyebilir. Bu dönemde gençler sorunlarının çözümünün bir önderle bütünleşmek geçtiğine inanır ve onu ararlar, onun yol göstermesiyle kendini tekrar baştan yaratabileceğini düşünür.
Ailesiyle iyi iletişim kuramayan, çocuklarının önüne ulaşılamaz hedefler koyan ailelerin çocukları gençler öç alıcı bir şekilde ters kimlik seçerek toplumsal beklentilerin tam karşıtı bir kimlik edinebilirler.Ebeveynlere düşen görev gençlerin yaşadıkların normal gelişim süreçlerinin bir parçası olduğunu görmek ve soğukkanlı yaklaşmaktır. Eğer ergenlik çatışmaları çok yoğun yaşanıyor ve tüm uğraşılara rağmen iletişimde zorluk yaşanıyorsa bir uzmandan destek almak faydalı olacaktır.

Uzm. Dr. Gökçe Küçükyazıcı
Çocuk ve Ergen Psikiyatristi
Çocuk ve Genç
Psikolojik Danışma ve Psikiyatri Merkezi

Çocuklarda Dil Gelişiminin Desteklenmesi

Bebekler doğdukları andan itibaren anne baba ile iletişim kurmak için çaba gösterirler. Bunun için ilk çaba ağlamaktır. Ağlayarak size istediklerini ifade etmeye çalışırlar. Dokunmak , uzanmak, göstermek gibi bir takım sözel olmayan ifadeler kullanarak çevresi ile iletişim kurmaktadır. El sallayarak “ bay bay” demeye - eli ile göstererek yada uzanarak “ onu almak istiyorum” demeye başlamıştır. Bazı çocuklarda dil gelişimi yeterli düzeye gelemediğinden sinirlilik sıklıkla gözlemlediğimiz bir davranıştır. Bir çok anne de bu durumdan rahatsızlık duymaktadır. Çünkü çocukları saçlarını çekmekte,ne yaparsanız yapın ısrarla ağlamakta ya da kendisini yerlere atmaktadır, Yapılması gereken bu davranış karşısında anlayışlı olmak ve çocuğun ne istediğini anlamaya çalışmaktır. Dil gelişimi yeterli düzeye ulaştığında istek ve beklentilerini artık davranışları ile değil sözel olarak ifade edebilecektir.

Konuşmaya başlamadan önceki evre: Bu evre oldukça önemlidir. Konuşma taklit edilerek öğrenilir bu nedenle bebeğiniz doğduğu andan itibaren onunla zengin ve sıcak bir iletişim kurmalısınız. Kullanılan kelimeler ne kadar çok olursa ve ne kadar çok kişi ile iletişime girilirse ( izole bir yaşamın olmaması ) konuşma o kadar erken başlayacaktır.

Konuşmanın başlayabilmesi için çocuğunuzun işitme duyusunun sağlıklı olması gerekir.
Çocuğunuz dinleme( yönelme ) ve karşılık vermeyi öğrenme becerisine sahip olmalıdır. Bebekler için göz kontağı kurma ve sevimli tepkilerinize gülücüklerle karşılık verme sizi dinleyebildiğini( yönelebildiğini) gösterir. Daha ileriki yaşlarda siz konuşurken çocuğunuzun size bakması ve söylediğinizi yapması – inatlaşması sizinle iletişim kurabildiğini gösterir. Çocuğunuz sizi taklit edebilmesi için size yönelmesi ( dinlemesi ) gerekmektedir. Gün içinde onunla yaptığınız şeylerle ilgili konuşun, sürekli olarak ona ismi ile hitap edin , kendisini ifade ederken yüzünüze bakmasını sağlayın. ( eğer uzun süre bu konuda zorluk çekerseniz bir uzmana danışın) Konuşurken ona gülümseyin ve ona dokunun, Konuşurken yüzünüzü ona yakın tutun, bebekler 25-30 cm uzakta olan objeleri net olarak görebilirler. Evde iş yaparken bile onu ( bebek sandalyesini ) yakınınızda tutun ve onunla konuşun. Yönünü size doğru çevirin.

Gördüğünü daha iyi öğrenmesi için dokunmasını da sağlayabilirsiniz. Çocuğunuzun size yönelmesi için sabırlı olmalısınız, bu yaşlarda dikkat süresi oldukça kısadır, eğer hemen tepki vermiyor ise onu acele ettirmeyin, sabırlı olun, hemen organize olamayabilirler, çaba göstermeye devam edin. Dikkatini çekmek için elinize kukla, bebek vb objeler kullanabilirsiniz. Ses tonunuzu alçaltıp yükselterek dikkatini çekebilirsiniz. Yaptığınız bir takım hareketlerin devamını tahmin etmesini sağlamalısınız, kucağınıza almak için kollarınızı kaldırdığında size yönelmesini bekleyin, bunun için ona fırsat tanıyın. Aynı davranışlar için hep aynı kelimeleri kullanmaya özen gösterin. Bu onun bazı kelimeleri pekiştirmesini sağlayacaktır. Kelimelerin her zaman gerçeğini kullanın takma isimler kullanmamaya özen gösterin. ( dışarısı yerine “atta” gibi ) Çocuğunuzun size yönelttiği her sese mümkün olduğunca cevap vermeye çalışın, ilgisiz kalmayın. Siz yanında olmadığınızda yaşına uygun objeler ya da oyuncaklara dokunmasını sağlayın ve birlikte bu objelere dokunurken isimlerini sürekli olarak vurgulayın.

Hoşlandığı şeyleri tespit edin ve bunları kullanarak iletişimi arttırmaya çalışın. ( örneğin; müzik dinlemekten hoşlanıyor ise müziği kullanarak top kelimesini çalışın , müzikle topu atıp tutun) Onunla iletişim kurarken dikkatini dağıtacak başka çevresel faktörler olmamasına özen gösterin, sakin bir yerde ve birebir olmaya özen gösterin. Onun cevap vermesi için sabırlı olun, söylediğiniz şeyden sonra ona bir tepki göstermesi için gerekli zamanı ona tanıyın. Harfleri çıkarmaya başladıklarında bazı harfleri yanlış yere koyabilir, ya da bir kelimeyi yanlış telafuz edebilirler, bu şekilde davrandığında onu eleştirmeyin, üstüne gitmeyin.

Örneğin; “su” ya “bu” diyorsa kızmayın ve siz su demeye devam edin , zamanla doğru kelimeyi çıkaracaktır. Bazı ebeveynlere bu tip kelimeler şirin gelebiliyor ve kullanmaya devam edebiliyorlar , bu dikkat edilmesi gereken bir durumdur. Birlikte aile albümünüze ya da karışık olmayan resimli hayvan vb ansiklopedilere bakın ve isimlerini tekrarlayın. Benzer çalışmayı diğer günler de de devam ettirin, sıkıldığını hissettiğinizde başka resimlere ya da aktivitelere geçebilirsiniz. Evin belli bir köşesini kitap okuma köşesi olarak belirleyin , her akşam aynı saatlerde yaşına uygun olan resimli hikayeleri alarak bu köşeye gidin ve birlikte okuyun, dikkati kısa sürelidir, bir süre sizi dinlemiyor gibi gözükse de siz okumaya devam edin yine yanınıza gelecektir. Dil gelişimi belli bir aşamaya geldiğinde bu hikayeleri kendisinin okuması için onu teşvik edin. Hakkında konuştuğunuz nesneyi gösterin , dokunmasını sağlayın. Diğer insanlarla iletişim ortamları sağlayın ve onlarla konuşması için teşvik edin.

Dil gelişiminde televizyonun büyük zararlarını görmekteyiz. Dil gelişimi henüz başlamamış ya da tamamlanamamış olan çocukların kesinlikle televizyon izlememesi gerekmektedir. ( çok seviyor olsa da , yemeğini sadece televizyon ya da sevdiği bir çizgi film karşısında yiyor olsa da televizyon izletmemeye özen gösterin)

Unutmayın, her çocuğun gelişim hızı birbirinden farklıdır, çocuğunuzu başka çocuklarla karşılaştırmayın, hazır olduğunda konuşmaya başlayacaktır. Yaş gelişim düzeyine göre uzun süre dil gelişiminde bir ilerleme göremezseniz bir uzmana başvurmanız gerekmektedir.


Çocuk ve Genç
Psikolojik Danışma ve Psikiyatri Merkezi

http://www.ergenlik.org/
http://www.cocukpsikiyatrisi.net/
http://www.cocukvegenc.com/
http://www.dikkat-eksikligi-tedavisi.com/
http://www.dikkat-eksikligi.net/
http://www.cocuk-psikolojisi.com/

Çocuk Gelişimini Destekleyici Aktiviteler

Çocuğunuzun sağlıklı bir gelişim gösterdiğinin düşünülmesi için dil-bilişsel, ince motor, kaba motor ve sosyal becerilerinin yaş gelişimine uygun bir özellik sergilemesi beklenir. Her yaş dönemine uygun olarak yapılan aktiviteler ve oyunlarla bu gelişimlerinin desteklenmesi gerekir. Koruyucu kollayıcı anne- baba tutumu çocukların bu gelişim özelliklerini sergilemesine büyük bir engeldir.

Örneğin; mutlu olması için oyun parkına götürülen bir çocuğun kaydıraktan düşebileceği endişesi ile kaydırağa bindirilmemesi , elinden tutularak kaydırılması ya da makas kullandığında bir yerine zarar verilebileceği endişesi ile eline makas verilmemesi çocuğun motor becerilerinin gelişmesini engelleyecek , kendisine güveni yetersiz bir birey oluşma sürecini başlatacaktır. Bu nedenle okul öncesi dönemde çocuğunuzun yaş dönemine uygun olarak gerekli olan tüm becerileri kazanmasını sağlayacak aktiviteleri birlikte yapmalısınız.

Okul öncesi dönemde çocuğunuzun gelişiminin desteklenmesi için oyuncak mağazalarına gittiğinizde onlara en çok yararlı olabilecek oyuncağı seçmek için çok çaba gösteriyor , oyuncakları tek tek inceliyor , bunun için büyük zaman ve para harcıyorsunuzdur. Anne – babaların tüm bunlara rağmen “Acaba çocuğum için iyi bir oyuncak aldım mı? Onun için yeterli bir oyuncak mı? Bu oyuncak çok pahallı ama ona bir şey kazandırabilir mi?” gibi endişeleri hala duyabiliyoruz.
Oyuncaklar çocuklarınızın sağlıklı gelişmesi için elbetteki çok önemli, okul öncesi dönemi (0-6 yaş) çocuğunuz için “ oyun çağı” olarak değerlendiririz bu nedenle doyasıya oyun oynamalıdır.Ama bu oyunu sadece mağazadan satın alınan oyuncaklarla sınırlandırmak doğru bir düşünce tarzı değildir. Oynanan oyunların çocuğunuzun bilişsel becerilerini arttıracak, onu bazen düşünmeye sevk edecek, yaratıcılığını destekleyecek, ince ve kaba motor becerilerini kuvvetlendirecek nitelikte olması gerekmektedir. Çocuğunuzun eline verilen bir gazeteden ya da dergiden sevdiği resimleri kesmeye çalışması, bu kestiği parçalardan bazılarını elindeki renkli kalemlerle boyaması , boyadığı parçalara bir ip , düğme ( yutmayacağı büyüklükte) yapıştırmaya çalışması, oluşturduğu nesnelerden bir hikaye oluşturması ve bu hikayeyi size anlatması çocuğunuzun motor becerilerini, dil- bilişsel becerilerini, yaratıcılığını çok daha fazla destekleyecektir. Bu nedenle çocuklarınızla birlikte bu tür eğlenceli kesme- yapıştırma- boyama aktivitelerini daha fazla yaparak hem gelişimlerini daha fazla destekleyebilir hem de onları daha fazla mutlu edebilirsiniz.

Çocuk ve Genç
Psikolojik Danışma ve Psikiyatri merkezi

Masallar ve Çocuk üzerine Etkileri

Masalların çocuk gelişiminde birçok önemli ve değerli katkıları vardır. Masal anlatımı esnasında bir yandan anlatan kişi ile çocuk arasında iletişim kurulurken diğer yandan da çocuğun bütün zihinsel faaliyetleri harekete geçer. Okuduğu veya dinlediği masallardaki karakterler hakkında hayaller kuran çocuk, olayların gelişimine göre iyiyi ve kötüyü, doğruyu ve yanlışı ayırt etmeyi öğrenir. Genellikle kız çocuklar kız, erkek çocuklar erkek karekterlerle özdeşleşerek ilerideki kişiliklerinin temellerini atarlar. Kabaca 4-5 yaşına gelmiş bir çocuk masallarda anlatılan birçok olayın aslında gerçek olmadığını bilir. Zaten bu amaçla masallara başlarken söylenen ve ‘bir varmış bir yokmuş’ diye başlayan tekerlemelerin amacı da çocuklara bu mesajı vermektir. Bunu yanısıra masal anlatan kişinin de çocuğa zaman zaman olağanüstü olayların sadece masallarda olacağını söylemelerinde fayda vardır. Aslında çocukların masallardan almaları gereken şey onların hayal dünyasına hitap ederek, onların dünyasına girerek ki bu şekilde daha eğlenceli ve kolay öğrenirler, gerçekte nasıl biri olmaları gerektiğinin ipuçlarını vermektir.

Masallar her zaman iyi olanların galip geldiği, sabırlı davrananların mutlaka amacına ulaştıkları, yapılan iyiliklerin karşılıksız kalmayacağı, zekanın çoğu zaman beden gücünden üstün olduğu, sevginin birçok şeyden daha değerli olduğu, arkadaşlığın çok önemli olduğu, el ele vermenin ve birlik içinde olmanın her zaman daha çok başarılar getirdiği, hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmamamız gerektiği ve elimizden geleni yaptığımız taktirde başarının bizi zaten bulacağı mesajlarını verirler. Örneğin Keloğlan masalını okuyan veya dinleyen bir çocuk çoğu zaman çok güçlü olmamıza gerek olmadığı, eğer aklını kullanırsa birçok şeyi başarabileceğini düşünür. Veya ‘külkedisi’, ‘pamuk prenses ve yedi cüceler’, ‘çirkin ördek yavrusu’ gibi masallar insanların başlangıçta zorluklar yaşasalar da sonunda mutlaka iyilerin galip geleceğini sabretmenin önemini vurgularlar. Genel olarak masallarda bütün toplumları ilgilendiren ortak unsurlar olsa da genellikle masallar içinden çıktıkları toplumun değer, tutum ve davranışlarını yansıtır. Bu nedenle çocuklarımızın öncelikle kendi masallarımızı okumasını, diğer kültürlere ait masallarında iyi bir incelemeden sonra çocuklarımıza sunulması faydalı olacaktır.

Günümüzde yoğun iş tempoları nedeniyle anne babalar çocuklarına masal okumak için vakit bulamamaktan yakınmaktadırlar. Ayrıca çizgi filmlerin ve dizilerin hayatımıza girmesiyle birlikte çocuklar masal okumak yerine bu tip programları seyretmeye ağırlık vermektedir. Üstelik çocukların bazen kendilerine hitap etmeyen dizi ve programları seyretmeleri veya şiddet içeren ve doğru mesajlar vermeyen çizgi filmleri izlemeleri henüz kişilikleri yeni gelişmekte olan bu çocukların yanlış figürlerle özdeşleşmesi sorununu gündeme getirmektedir. Örneğin 6 yaşında, şiddet içerikli davranışları nedeniyle değerlendirmem için getirilmiş bir çocuğun ‘Büyüyünce ne olacaksın?’ şeklinde yönelttiğim soruya ‘Mafya babası’cevabını vermesi hayli düşündürücüdür. Üstelik bu tip örneklere hiç azımsanamayacak sıklıkta rastlamaktayız.

Aileler, çocuğun gündelik yaşam içinde görsel ve yazılı medya ile karşı karşıya geldiği maganizel ünlüler, başarılı iş adamları ve politikacılar hakkında da, olumlu mesajlar içeren ve çocuğa iyiyi, doğruyu, çalışkan olmanın ve zorluklar karşısında asla yılmadan elimizden gelenin en iyisinin yapılması gerekliliğini gösteren örnek hikayeler anlatabilirler. Bu şekilde çocuk çevresinde olup bitenlerden en olumlu şekilde ders alacak, olumsuz etkilenmeler en aza indirgenecektir.

Uzm. Dr. Gökçe Küçükyazıcı
Çocuk ve Ergen Psikiyatristi
Çocuk ve Genç
Psikolojik Danışma ve Psikiyatri Merkezi

Baba ve Çocuğun Beraber Zaman Geçirmeleri

Baba ve Çocuğun Birlikte Kaliteli Zaman Değerlendirmeleri


Her ne kadar günümüzde çalışan annelerin sayısı giderek artmaktaysa da halen evin maddi ihtiyaçlarını karşılamak çoğunlukla evin erkeğinin görevidir. Bu nedenle de babalar ne yazık ki zamanlarının çoğunu eş ve çocuklarından ayrı olarak geçirmektedir. Gün boyu yoğun bir şekilde çalışan erkek eve geldiğinde bir eş ve bir baba olmanın sorumluluklarla karşı karşıya kalır. Bazen farkında olmadan günün stresi ve sıkıntısını evdekilere yansıtır. Veya“Çocuğuma yeterince zaman ayıramıyorum” düşüncesinin yarattığı suçluluk duygusuyla çocuklarına aşırı hoşgörülü davranmak ve onları hediyelere boğmak gibi davranışlar göstererek bu olumsuz duygudan kurtulmaya çalışır.
Ancak şu bilinmelidir ki önemli olan geçirilen zamanın süresi değil, kalitesidir.


Eve geldiğinizde çocuğunuzla oturup biraz oyun oynamak, gününün nasıl geçtiğini sormak, onun anlattıklarını dikkatle dinlemek, gün içinde yaptığı resimleri vs ilgiyle incelemek ve beğeninizi göstermek, yanağını okşamak, başınızdan geçen ilginç şeylerden kısaca da olsa bahsetmek, yeterli duygu paylaşımının yapılmadığı uzun süreli beraberliklerden çok daha değerlidir. Zaman zaman hafta sonları birlikte tiyatroya gitmek, futbol, basketbol vs. oynarken çocuklarınızı izlemek veya onlara kısaca katılmak fazla zaman almayacağı gibi onları sanıldığından çok daha fazla mutlu edecektir
.


Uzm.Dr.Gökçe Küçükyazıcı
Çocuk ve Ergen Psikiyatristi


Çocuk ve Genç
Psikolojik Danışma ve Psikiyatri Merkezi

http://www.ergenlik.org/
http://www.cocukpsikiyatrisi.net/
http://www.cocukvegenc.com/
http://www.dikkat-eksikligi-tedavisi.com/
http://www.dikkat-eksikligi.net/
http://www.cocuk-psikolojisi.com/

Çocuk ve Disiplin 2

Disiplin ; çocuğunuzun kendi sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiğini ona göstermektir. Bu çocuğunuz için bir sosyalleşme sürecidir. Kreşte ya da okulda arkadaşlarına vuran, yemek masasında kurallara uymayan, durmasını istediğinizde durmayan , oyuncaklarını kıran, size birçok konuda uyum sağlamakta zorlanan çocuğunuz için disiplini yerleştirmek çok da zor değildir.
Bir davranışı ya da kuralı çocuğunuza benimsetmek ve yaşam boyu uygulamasını sağlamak için; öncelikle ona doğru bir model olmalısınız. Akşam yemeğinde ıspanağı yemeyen babayı gören çocuğunuzun yemek seçmesi beklenen bir sonuçtur. Bu durumda ona yemek kuralları ve beslenme ile ilgili gerekli disiplini yerleştiremezsiniz.


Kurallar; çocuğunuzun yaşına uygun bir şekilde ve anlayabileceği bir dilde anlatılmalı , neden bu kuralların koyulduğu , bu kurallara uyduğunda neler kazanacağı ve uymadığında neler kaybedebileceği ile ilgili anne – baba tarafından açıklanmalıdır. Bu açıklamalar için ; tüm aile üyelerinin bulunabileceği bir toplantı saati ve evde bir köşe belirleyin. ( mutfak masası, Ali’ nin odası vb. ) Toplantı esnasında yiyecek ve içecek ikramının yapılması çocuğunuzu mutlu edecek ve bu olayın ciddiyetini algılamasını kolaylaştıracaktır. Gerekli açıklamalar yapıldıktan sonra , çocuğunuza güvendiğinizi ve bu davranışı yapabileceğine inandığınızı söylemeyi unutmayın. Kurala uyulmadığında çocuğunuzun karşılaşabileceği durumları kendisine ifade edin ve bu söylediklerinizde KARARLI ( şifre = kararlılık ) olduğunuzu ona hissettirin. Her ne olursa olsun bu kararınızdan vazgeçmeyeceğinizi ona göstermelisiniz. Bazen yapılan konuşma sonrasında karşılıklı yazılı bir form ve imzalar çocuklar için daha motive edici olabilir.

Beklenen davranış gerçekleşmediğinde yani koymuş olduğunuz kurallar uygulanmadığında öncelikle sakin olun ( sinirlenmeyin, bağırmayın, eleştirmeyin ) ve kararlı ifadenizi devam ettirin. Başlangıçta söylemiş olduğunuz sonuçları uygulayın. Eğer çocuğunuz beklenilen davranışı gösterdiyse öncelikle bundan çok mutlu olduğunuzu ( manevi ödül ) ifade edin. “ Bu davranışın beni çok mutlu etti. ”, “Yemeğini bitirdiğin için çok mutlu oldum. ” , “ Misafirliğe gittiğimizde arkadaşlarınla hiç kavga etmedin, onlarla çok güzel oyun oynadın ben de anneleriyle sohbet ettim, bunu yapabileceğine inanıyordum, aferin.” Gibi. Çocuklarınıza sık olmamakla birlikte maddi ödüller de sunabilirsiniz. Fakat istediğimiz özellikle doğal ihtiyaçlar ( beslenme, uyku vb) ve sosyal kurallarda çok fazla maddi ödüller sunulmaması çünkü çocuğunuzun bu davranışı yapılması gereken bir davranış olarak öğrenmesi gerekmektedir. Bir şey elde etmek için bir davranışı göstermek anlayışı çocuğunuzun disiplin eğitimi ve psikososyal gelişimi için çok da yararlı değildir. Bu nedenle maddi ödüller sunulurken sıklığına dikkat edilmesi gerekir.

Disiplin oluşturulmaya çalışılırken uygulanan ceza davranışları çok önemlidir. Cezanın çocuğunuzun psikolojisine ve onunla kurduğunuz ilişkiye zarar vermeyecek nitelikte olmalıdır. Ceza da amaç ;çocuğunuzun farkındalığını arttırmak ve ona iç görü kazandırmaktır. Verilen ceza çok uzun süreli olmamalı ve yapılan davranıştan hemen sonra uygulanmalıdır. Sürenin uzun olması çocuğunuzun davranışı ile ceza arasında bağlantı kurmasını engelleyecek ve ceza amacına ulaşmayacaktır. Ceza amacına uygun olarak verilmelidir. Örneğin; oyuncaklarını toplamadığı için hafta sonu gidilecek bir geziden tamamen mahrum bırakılması çocuğunuzu çok mutsuz edecek ve sizden uzaklaşmasını sağlayarak bundan sonra koyacağınız kurallarda uyumsuzluğunu arttıracaktır
Kendi sınırlarını belirleyebilen ve kendi ihtiyaçları için yapılması gereken davranışları kazanabilen bir çocuk ileride kendine güvenen, sosyal ilişkileri kuvvetli bir birey olacaktır. Bu nedenle okul öncesi dönemlerde bu davranışın kazandırılması çok önemlidir.

Çocuk ve Genç
Psikolojik Danışma ve Psikiyatri Merkezi
 

http://www.ergenlik.org/
http://www.cocukpsikiyatrisi.net/
http://www.cocukvegenc.com/
http://www.dikkat-eksikligi-tedavisi.com/
http://www.dikkat-eksikligi.net/
http://www.cocuk-psikolojisi.com/

Çocuk ve Disiplin 1

Günümüzde çocuklarının kolay mutlu olmadığından, bir şeyi ısrar ve heyecanla istemesine rağmen alındıktan kısa bir süre sonra onu bırakıp başka bir şey istemeye başlamasından yakınan anne babalara çok sık rastlamaktayız. Genellikle “Her istediğini alıyoruz, sorun nerede anlayamıyoruz” diye kendilerini ifade eden bu anne babalar çocuklarının her istediğini yapmanın aslında çocuk eğitiminde hatalı bir davranış olduğunu bilmelidirler.

Çocuk eğitiminde amaç, ileriki hayatında zorluklarla baş etmeyi başaran, mutlu olan ve etrafına da mutluluk verebilen üretken bir birey yetiştirmektir. Bunun gerçekleşebilmesi için çocuğun bazı kuralları öğrenmesi ve isteklerini ertelemeyi ve gerekirse bunlar için mücadele etmeyi küçüklüğünden itibaren öğrenmesi gerekir. Bunun için de bir iç disipline sahip olmaları lazımdır. Her isteği yerine getirilen çocuklar her şeye kolaylıkla sahip olabildiklerinden isteklerinin peşinde koşmayı ve zorluklarla baş edebilmeyi öğrenemezler. Bunun sonucu olarak da sahip oldukları şeylerin değerini genellikle bilemezler. İleride de çevresindeki insanlardan alıştıkları şekilde her isteklerini yerine getirmesini beklerler ki bu çoğunlukla mümkün olmaz. Bu da hayal kırıklıklarını beraberinde getirir. Evinde eşiyle, işyerinde iş arkadaşlarıyla sağlıklı ilişkiler geliştiremez.

Disiplinin amacı çağrıştırdığının aksine çocuğu katı kurallarla istediğimiz bir kalıba sokmak değil, çocuğa kendini denetlemeyi sağlamasını öğretmektir. Ancak bu eğitimi verirken çocuğa sevgi ve saygı çerçevesinde yaklaşılması, tutarlı ve yeri geldiğinde esnek davranılması çok önemlidir. Çocukların hata yapabileceği unutulmamalı, bazı hatalarını görüp düzeltebilmesi için ona fırsatlar tanınmalıdır.Aşırı katı ve cezaya dayalı bir eğitim çocuğun anne babaya karşı tepkisel davranmasına neden olabileceği gibi pasif ve özgüveni az bir kişi olarak yetişmesine de neden olabilir. Çocuğa aşırı serbestliğin tanındığı ve sınırsız imkanların sunulduğu bir ortam da aynı şekilde sakıncalıdır. Tüm olumsuz davranışlarının hoş görüldüğü bir çocuk doyumsuz olur ve sosyal ortamlarda uyum güçlüğü yaşar. Aynı ilgi ve serbestliği göremediği ortamlarda sinirli ve hırçın, söz dinlemeyen bir çocuk haline gelir. Bu da beraberinde dışlanmayı ve mutsuzluğu getirir.

Çocuğun doğruyu ve yanlışı öğrenebilmesi için neyi yapabileceği ve neyi yapmaması gerektiğini öğretmek ve bu konuda tutarlı olmak anne babanın görevidir.. Bazen ebeveynler çocuğumuz hayatı öğrensin, kolaya alışmasın diye düşünerek gereksiz bir katılık sergileyebilirler. “Biz çok zor şartlar altında yaşadık, sen de az ile yetinmeyi öğren” diyerek çocuğa yaşıtlarının sahip olduğu bazı olanakları sağlamamak çocuğa haksızlık etmek olacaktır. Eğer bir konuda bir çocuğa kısıtlama getirilecek veya istekli olduğu şey alınmayacaksa bunun makul bir sebebi olmalıdır. Çocuğa bu durum onun anlayabileceği bir dille anlatılmalıdır. Beklenilmesi gerekecekse bu sürenin ne kadar olduğu da çocuğa söylenmeli, gerçekleştirilemeyecek vaatler verilmemelidir. Aksi taktirde çocukta güvensizlik duyguları ortaya çıkacak ve çocukta ebeveynlere karşı öfke oluşmasına sebep olacaktır. Bu da ebeveyn çocuk ilişkisini olumsuz etkileyecektir.


Uzm.Dr.Gökçe Küçükyazıcı
Çocuk ve Ergen Psikiyatristi


Çocuk ve Genç
Psikolojik Danışma ve Psikiyatri Merkezi



http://www.ergenlik.org/
http://www.cocukpsikiyatrisi.net/
http://www.cocukvegenc.com/
http://www.dikkat-eksikligi-tedavisi.com/
http://www.dikkat-eksikligi.net/
http://www.cocuk-psikolojisi.com/

Çocuk Eğitimi

Çocuğa sağlıklı eğitim verebilmenin yolu sağlıklı iletişimden geçer. Eğitim sürecinde, anne baba ve çocuğun bakımına yardımcı olan kişilerin doğru davranışlar sergilemesinin önemi büyüktür. Genel olarak dikkat edilmesi gereken kurallar varolmakla birlikte, özellikle bazı yaş dönemlerinde çocukların ebeveyleri daha zorlayabileceği unutulmamalıdır.


a) İki yaş dönemi: Bu dönem aynı zamanda tuvalet alışkanlığının da kazanılmaya başladığı zamana denk düşer. İki yaş civarında çocuk artık kendi vücudu üzerinde kontrol kazamaya başlar. Hareket ve kendini ifade etme becerileri hızla gelişir. Bununla birlikte çocuk istekleri üzerinde daha ısrarcı, inatçı olmaya aşlar. Anne babanın tahammül sınırlarını zorlayacak kadar zıtlık çıkarabilir, gereksiz yere ağlar, istekleri olmadığında eşyaları fırlatabilir, kendini yerlere atabilir. Bu durum zordur ancak normal gelişimin de bir parçasıdır. Bakım verenin bu sürecin geçici olduğunu bilerek sabırlı olması gerekir. Çocuğa bağırmak, şiddet uygulamak gibi yanlış tavırlar çocuğun daha da negatif bir tavır içine girmesine neden olmaktan başka işe yaramaz. Böyle durumlarda en uygun davranış sabırlı, sakin ve kararlı olmak, çocuğun sakinleşmesini beklemektir.


b) Anne baba tutumu: Çocuğun içinde bulunduğu yaş döneminin yanı sıra, çocuk eğitiminde anne babanın takındığı tavır ve farkında olmadan yaptıkları tutum hataları da çocuğun söz dinlememe davranışı göstermesine sebep olabilir. Özellikle çocuklara uygulanan katı disiplin veya tam tersi fazla gevşek bir disiplin, ebeveynlerin kararlı ve net bir tavır sergileyememesi ve çocuğa farklı mesajların verildiği kalabalık ortamlarda yetişmiş çocuklarda bu tip olumsuz davranışları daha fazla görüyoruz. Ayrıca çocuğa bir kardeş gelmesi de çocukta yarattığı stres nedeniyle, sinirli olmasına ve olumsuz da olsa ilgiyi üzerine çekmeğe yönelik zorlayıcı, söz dinlemez davranışların ortaya çıkmasına neden olabilir.


Çocuğun toplum içinde uyum içinde yaşayabilmesi, sorumluluk duygusu ve iç denetim kazanabilmesi için belli bir disiplin içerisinde yetiştirilmesi gerekir. Kural tanımayan, her istediği yapılmış, söz dinlemeyen çocuklar hem kolay mutlu olamazlar, hem de davranışlarındaki benmerkezci tutum nedeniyle sosyal çevre tarafından dışlanabilirler. Bu nedenle anne babaların çocuklarına bazı toplumsal kuralları ve sağlıklı davranış modellerini öğretmeleri çok önemlidir. Burada en önemli noktalardan birisi anne ve babanın çocuklarına kendi davranışlarıyla örnek olduklarını unutmamalarının gerektiğidir. Kendisiyle ve birbirleriyle sürekli bağırılarak ve azarlayarak konuşulan çocuklar aynı davranışları kendi anne baba ve kardeşlerine gösterirler. Aynı şekilde saygılı, çalışkan, girişken olabilmeleri için çocuklarımıza davranışlarımızla örnek olmalıyız. Aşırı katı disiplin uygulanması ise çocuğun korkak, öfkeli ve kızgın davranışlar sergilemesine yol açabilir.

c) Ödül ve cezalandırma: Doğru davranışlarının gözden kaçırılmadan, fazla abartılı olmamak kaydıyla övülmesi ve takdir edilmesi çocuğu mutlu ederek olumlu davranışın tekrarlanması ve pekişmesini sağlar. Somut hediye ve ödüller de sık olmamakla birlikte verilebilir.
Ceza ve ödüllendirme çocukların eğitiminde kullanılan ve etkinliği kanıtlanmış yöntemlerdir. Öncelikli olarak tercih edilmesi gereken her zaman ödüllendirme olmalı, cezaya en son başvurulmalıdır. Cezalar asla çocuğun kişiliğini zedeleyecek, onun kendine güvenini sarsacak nitelikte olmamalıdır. Bilgisayar oyunu oynamasının kısıtlanması, sokağa çıkmasına belli bir süre izin verilmemesi, odasında bir süre oturup beklemesi gibi onun için önemli ve severek yaptığı birkaç aktiviteden uzaklaşması şeklinde cezalar daha uygun olacaktır. Çocuğu da eleştirirken “Sen yaramaz bir çocuksun” gibi genel ifadeler kullanmak yerine, “Bu yaptığın davranış yanlıştı” gibi hataya odaklanmak çok daha doğrudur.



Sonuç: Kendine güvenen, mutlu ve sosyal ilişkilerinde başarılı çocuklar yetiştirmek istiyorsak onlara davranışlarımızla örnek olmalı, onlara güvendiğimizi hissettirmeli, olumlu davranışlarını takdir etmeli, onlarla ilişkilerimizde hoşgörülü, tutarlı, net ve kararlı davranmaya dikkat etmeliyiz. Aşırı gevşek ve aşırı katı bir disiplin çocuklarda davranış sorunları oluşmasına neden olacağından dengeli bir eğitim çok önemlidir.


Uzm. Dr.Gökçe KÜÇÜKYAZICI

Çocuk ve Ergen Psikiyatristi



Çocuk ve Genç

Psikolojik Danışma ve Psikiyatri Merkezi

http://www.cocukvegenc.com/


Çocuğa Hayır Denmesinin Yolları

Çocuğuna “hayır” kelimesinin anlamını öğretemediğinden yakınan birçok kişinin temel sorunlarından biri de tutarsız söylem ve davranışlarda bulunmalarıdır. Bir gün evet dediğine yarın hayır diyen bir anne babanın çocuğu da ikilemler arasında kalır. Tutturmalar baş gösterir. Daha önceden yaşanmış bazı deneyimler, (örneğin başlangıçta hayır denilen bir şeyin daha sonra gerçekleştirilmesi gibi) çocuğun isteği olana kadar ısrarlı bir şekilde diretmesi şeklinde öğrenilmiş bir davranış olarak karşımıza çıkar. Veya anne babanın farklı mesajlar verdiği durumlarda çocuk bu durumu kendi istediği şeklide yönlendirmeye çalışabilmektedir. Bu nedenle anne babalar bir konuda çocuğa yasak koyacaklarsa önce buna kendi aralarında karar vermelidirler. Aynı şekilde koyulan kurallar çocuğun yaş ve eğitim düzeyine uygun ve uygulanabilir olmalıdır.


Çocuğa ‘hayır’ kelimesi net ve kararlı bir şekilde söylenmelidir. Neden “hayır” olduğu kısa ve onun anlayabileceği şekilde açıklandıktan sonra verilen karardan dönülmemeli ve konuyla ilgili gereksiz bir tartışmaya girilmemelidir. Ses tonu kızgın veya yalvarır bir şekilde olmamalıdır. Göz teması kurulmalı ve basit cümleler kullanılmalıdır. Kurallara uyan veya uymaya çaba gösteren çocuğun davranışları gözden kaçırılmamalı ve ödüllendirilmelidir. Çocuk eğitiminde “ödüllendirme” yöntemi öncelikli olarak tercih edilmelidir. En iyi ödül çocuğun olumlu davranışının mutlaka fark edilip takdir edilmesi ve memnuniyetin hissettirilmesidir. Bu çocuğun olumlu davranışının tekrarlanmasını arttırmada çok işe yarayacaktır. Çocuk çaba gösterdiği ve bunun karşılığını aldığı için, bir sonraki deneyiminde aynı güzel tepkiyi alabilmek için yine çabalayacak ve bu davranış şekli öğrenilecektir.



Uzm. Dr.Gökçe KÜÇÜKYAZICI
Çocuk ve Ergen Psikiyatristi



Çocuk ve Genç
Psikolojik Danışma ve Psikiyatri Merkezi

http://www.cocukvegenc.com/